web analytics

DEPREM AKLIMIZI BAŞIMIZA GETİRMEYE YETTİ Mİ!

DEPREM AKLIMIZI BAŞIMIZA GETİRMEYE YETTİ Mİ!

Toplum olarak bir ahlak zafiyeti içinde olduğumuzun tam da göstergesidir depremin gücünün ötesindeki kayıplarımız.

Benzer şiddette deprem Japonya, ya da Şili’de olduğunda kayıp nedir, bizdeki kayıp nedir! sorularına yanıt bulunca durum ortaya çıkıyor. Onların kaybı bizim yüzde birimiz bile değil.

Onlar yapılması gereken ne varsa yapıyor, biz ise yapmamak için her türlü yolu hep birlikte, biz talep ediyor, olmasını istediğimiz duruma getiriyoruz.

Gelelim turizm konusuna;
Türkiye’nin en değerli markası turizmdir. Bu marka değerini korumak, geliştirmek bizim görevimizdir. Bunu biz değerli kıldık, biz korumak, güçlendirmek zorundayız.

Depremde 25 civarında otelimiz yıkıldı, kullanılamaz hale geldi, onlarca insanımız, turizmcimiz vefat etti. Bunların tamamı bakanlık belgeli otellerimizdi. Bakanlığımızın belge vermedeki konularından biri binanın statik yapısı ya da teknik yapısını denetleme görevi yok. O başka kurumların görevi.
Ancak depremden sonra tesislerimizin olası bir deprem durumunda ne derece güvenli olup olmadığını herkes sorgulamaya başladığını görüyoruz. Görmek istemeyen, gözlerini yumanlara söyleyecek sözümüz yok.

Rekabetin doğası gereği deprem konusunu zafiyetimiz olarak gösterecek rakip ülkeler, onların yönlendirdikleri basın çalışmaya başlayacaktır.

DEPREM PERFORMANS ANALİZİ

Bu propagandayı acaba Hans! Ne der diye onun nabzını tutarak değil, en başından biz kesmek, susturmak durumundayız., Hans ne der! sorusundan önce biz, turistik konaklama, eğlence, lokanta olarak kullanılan binaların güvenli olup olmadıklarını ‘’Deprem performans analizi’’ yaptırarak belgelemek durumundayız.
Nereden çıktı bu!, sorusunu soranlar o kadar çok ki;

*Gelirlerse test etmeye, yıkarlar beni, en azından iki katı yıkmak isterler,
*Para mı var, halimizi bilmiyor musunuz, pandemiden zor çıktık, zaten zor ayakta duruyoruz,
*Hadi başvurayım, on binlerce otelin bu tür denetimini kaç senede yaparlar, komşumun sertifikası olacak, bana sıra gelene kadar ben şüpheli mi görünüp rezervasyon alamayacağım….
* Bakanlık belgeli otellerde buna ihtiyaç yok!

Hele son lafı edenlere sormadan edemeyeceğim, Isias gibi yıkılan 25 otele belgeyi turşucu mu! verdi?

Tesisine güvenen ya da güvenemeyen binlerce tesis sahibi bu soruları soruyor, soracak.

Acenta, grubunun başına bir şey geldiğinde her şeyinden sorumlu değil mi? ‘’Seyahat sigortan var merak etme!’’ mi diyecek acentalar!

Depreme gerek yok, en ufak bir sallantıda 4 katlı oteline, temeli 4 kat’a göre 30 yıl önce atılmış iki kat, 30 oda daha ekleyip 6 katı satışa açmış iş bilir! tesis sahibinin kazayla binası yıkılsa, altında kim kalır? Gerekirse 6 kat iznini verin ama o halde bırakmayın tesisi.

Kim kalacak, belki oradaysa kendisi, orada çalışan genç çocuklarımız, evine ekmek götüren analar, babalar, yani çalışanlar, kaç farklı ülkeden olduğunu bilemediğiniz kimi güzel bir hayal için, kimi alışveriş, kimi iş için kentimize gelmiş turistler mi sanıyorsunuz? Sadece onlar mı, o bahtsızlar mı?

İsias’ın yıkılması hepimizi uyardı. Eğer deprem kuşağında olduğu varsayılan illerimizde bir otelimiz yıkılırsa, altında sadece o otelde olanlar değil, o ildeki, o bölgedeki tüm tesisler, dolayısıyla Türkiye turizminin bütünü kalır.

DEPREM PERFORMAN ANALİZİNE DAYALI SİGORTA

Ne yapmalı;
Bu işin şimdilik görülen tek çözümü, daha büyük acıların önüne geçecek güven verici önlemleri acı reçeteye rağmen almak. Bu bir devlet politikası olarak ilgili bakanlıkların ortak hareket etmesini sağlayacak yeni kurallardır.
Evinin iki katı kaçak olsun, bu en fazla seni, aileni riske atar. Ama kiracının canını tehlikeye atma hakkın yok, o yüzden o evi kimseye kiralayamazsın. İstersen yıkma, altında sen kalırsın..! diyebilirsiniz.
Ancak konu konaklama tesisi olursa, yerlisi yabancısı, çoluğu çocuğu bir çok insana hem de parasını alarak oda satamazsın. Aynı tehlike airbnb üzerinden evlerinin bir bölümünü kiralayanlar için de geçerli.
Sektörün ilgili kurumları kadar Kültür ve Turizm bakanlığının da henüz sessizliğini koruması ilginç.

YA 3.DÜNYA ÜLKESİ KALACAĞIZ , YA DA ÇAĞDAŞ DÜNYADA YERİMİZİ ALACAĞIZ.

Sorun, o kurum, bu birlik, şu derneğin ya da Bakanlığın tavrı değil. Toplumsal duyarlılığımız kadar yaşamak istediğimiz dünya tercihi ile ilgili. Eğitimlisi, cahili, fakiri varlıklısı, toplumun bütününün tercih konusunda tavrı önemli.
Çağdaş Batıya mı, bilime mi, yoksa geri kalmış Ortadoğu ya da Afrika toplumlarına mı öyküneceğiz.
Kararı seçeceğimiz politikacılardan çok halkımız verecek.
Top sektörün tamamında. İster topu taca atın ister üstüne yatın kulağınızın üzerine.