web analytics

Adaların Turizm Politikası ve İmar Planlarında Turizm Yatırımları

Adaların Turizm Politikası ve İmar Planlarında Turizm Yatırımları

Böyle bir başlık uydurdum, ama daldan dala atladım.

Önce sorayım; Adaların bir turizm politikası olmalı mı, yoksa Adalarda elli konuda elli politika mı olur! diyelim.

Turizm önemli bir sektör, dünyanın ilk üç, Türkiye’nin ise döviz girdisi, istihdam ve yatırım miktarı olarak birinci sektörü, İstanbul’un ise Türkiye’nin hem en büyük turizm kenti, hem de sektör olarak yukarıda saydığım 3 konuda birinci sırada olduğunu ,yani çok önemli bir konuda politikasızlık olamayacağını söylemekte yarar var.

Adalar neden turizm odağı?

Yeşillik Adaların ortalama %70’ini kaplıyor. Yaz kış yeşil, ve etrafı mavilikle çevrili, yerleşim alanı kısıtlı, evleri güzel, ahşap, az katlı, yollar sadece yayalara açık, 4 yıl öncesine kadar tek tük motorlu araç var ama pek rahatsızlık vermezdi. Çünkü onlar özel( Askeri, polis, itfaiye, orman vesaire) görevliydi. Ulaşım Faytonla sağlanıyordu.,

60 yıldır bilirim, hafta sonu ve bayramlarda Adalar dolar, o günlerde pek kimse sokağa çıkmaz, etraf biraz pislenir, biraz gürültü kavga olur ama herkes bir diğerini idare ederdi.

Artık bunun bu kadarla yetinilmek istenmediği ortaya çıkıyor. Devletin turizm ile ilgisinin olduğu iki şey ön planda.

Birincisi turistin parasal getirisi, diğeri de belli alanların ‘’ turizm amaçlı ‘’ imara açılması.

Son on yılda dünyadaki ‘’bize de gelin!’’ turizm sloganı terk ediliyor. Ama bizde Mevlana lafı derler ya, ona benzer şekilde ‘’kim olursan ,ne olursan ol, nereye nasıl istersen ,kaç kişi gelmek istersen gel!, sana lokanta, kebapçı, otel, dağ başına otopark, plajı, ormanı kıyıları sana (turiste) vermek için! kapatırız, yerel halk önemli değil, önemli ama iş sahibi yaparız onları.. anlayışı bizde yaygınlaşıyor.

Anahtarın adı turizm, ama bizde anahtar sadece kapıyı açıyor, kapatmak için kullanılmıyor. Avrupa’da bir çok kent, yeter artık!, turizmden para kazanacağız diye, kalabalıktan, gürültüden ,çöp kutusuna döndürdükleri kentimizi tanıyamaz, kendi kentimizde yabancı olduk, rahatımız kaçtı ,birilerinin cebi dolacak diye sokağımı, yolumu, sahilimi, ormanımı plajımı ,ulaşım olanaklarımı kaybedip sıkıntıya giremem, girmemeliyim, her şeyin bir sınırı olmalı! demeye başlandı.
Aşırı turist akını o bölgedekileri yaşayamaz hale dönüştürmüştür.

Lütfen gelmeyin!!!

Bu pankartı kimse açmıyor. Ancak kontrolsüz, hadsiz, kirletip pisleten turizm zararından korunmak için gereğini yapıyor.

Ne yapıyor? Burada ancak 100 kişi konaklayabilir diyor, 2000 kişi konaklayabilir, merak etme dağa taşa, deniz kıyısına orman içine otel de yaparız! demiyor, diyemiyor, O belediyeler, o bakanlıklar bunu demeye kalktığı an, yöre halkı hemen tepesine biniveriyor. o belediyeler inşaat lobisi ile beraber iş tutamıyor, müteahhitten belediye başkanı yapamıyorlar, yapmıyorlar. onların lobisinin adayını desteklemiyorlar.

Daha dünün şirin ilçeleri, yöreleri, köyleri, üç beş yazarın, gezginin tv programcısının dikkat çekmesi nedeniyle, o özgün atmosferi görmeye gelenler çok şanslı oluyorlar. Her şey anlatıldığı gibi, Ancak gelen giden artmaya başlayınca, hadi burada bir gece kalalım dendikçe, ona göre önce yol yapılıyor, genişletiliyor, asfaltlanıyor, otopark gerekiyor, köyün meydanı otopark oluyor, sonra gelene bal reçel köy ekmeği, tahta kaşık, el işi örgüler, sonra lokanta yerine Restaurant’lar, dükkanlar, pansiyonlar, yetmedi oteller, o otellerde , restaurantlar’da ,buraya turist geliyor iyi iş yaparız diyen dışarıdan esnaflar, onlara ev kiralayanlar, turist müzik ister deyip bangır bangır müzik çalanlar, seyyarcılar ,tuvalet ihtiyacı, çöp toplama ihtiyacı ,eksoz vs bir süre sonra görülüyor ki, birilerinin cebi para görüyor, yeni bir tane daha açıyor ne işletiyorsa, bisiklet, motosiklet ,çevreye tur için araç kiralama, taşıma….

Uzatmaya gerek yok. Hep böyle oldu, olmaya da devam ediyor ülkemizde. İspanya’da Yunanistan ya da İtalya’da bu kadar olmuyor, ne inşaat kontrolsüz, ne kasap kontrolsüzce çoğalıp kentlerini başkalaştırıyorlar. Bizde bir yere 3-5 yıl gitme, o kasabayı, o köyü tanıyamıyorsun bile. Pırıl pırıl asfalt, gel, kim olursan ol, yine de gel diyerek yaldızlı değil ama asfaltlı davetiye çıkartıyor size.

Uzungöl, Ayder, Karadeniz’in en bilinen yerleri, daha 25 – 30 yıl önce kuş uçuyor, kervan geçiyordu. Şimdi yöredeki bir belediye başkanı, hatırını sorduğumda, dağın tepesine 2000 araçlık otopark yaptık diyerek övünüyordu. Bir teleferik ya da raylı sistem döşeyip İsviçre, Fransa Alplerinde olduğu gibi, araçları sahilde bir yere park edip doğayı da çevreyi de korumuş olmaz mısın dediğimde, ‘ hiç değişmemişsin, herkes beğendi bir sana beğendiremedik gitti!’’ dedi.
Bolu 7 Göller, bir tabiat harikası idi, ne zaman yolu stabilizeden asfalta dönüştürdüler, aynı gün on binlerce kişi oraya gezmeye gidince Mahmutpaşa’da alışveriş kalabalığı gibi dağ başındaki göllere ulaşabilmek için otobüs daha ileriye gidemediği için 2 km yokuş yukarı yürümek zorunda kalanların eziyetini anlatamam. Güya pikniğe geldiler. Cumalıkızık, Alaçatı gibi birkaç popüler yerin de sonu diğerlerinden farklı olmadı. Turizm ve turist iştah yöreyi de ,o yörede yaşayanı da perişan ve bin pişman etti.

Bizde değişim o hale gelmiş ki, eşyadan binaya her on yılda bir moda değişiyor ve binaların görüntüleri, malzemeleri, boyları değişiyor, gelişiyor!!!
Kent kültürü oluşamıyor, kentin köyün, o yörenin hafızası siliniyor, Adalarda faytonun kaldırılması kültürel katliamdır, yok ediştir, yapanların Hitlerden farkı yoktur, kültürü yok etmiş, katletmişlerdir.

Kentin geleneksel inşaat malzemelerini terk edip modern!!! (Ne demekse) malzemeleri kullanmayı ilericilik, gelişmişlik, çağdaşlık sanan bir kitle mantığı toplumda hakim kılınmıştır.

Yarının gözde turizm alanları çok para kazanalıcak alanlarıdr. Orada inşaat olmayacaktır, yeni bina olmayacaktır, yenilenen binalar olacaktır, geleneksel dükkanlar olacaktır, doğal taşların, ağacın kullanıldığı binalar olacaktır, motorlu araç değil, ya toplu taşıma, ya da bisiklet türü araçlar olacaktır, hayvan gücünden yararlanılan yerler gözde olacaktır. Yavaş kentler, doğa ile iç içe köyler gözde turizm merkezleri olacaktır. Tarihi binalardan daha çok geleneksel el ürünleri yapanlar, kıyafetleri, kullandıkları malzemeler ,tekstil ,seramik gibi doğal ürünler ,meyve ağaçları ,yemekler ,yemek yapımı turizmin ana magnetik ögeleri olacaktır.

İMAR PLANI PALAVRA, ADALAR TURİZM ÇÖPLÜĞÜNE DÖNÜŞTÜRÜLMEK İSTENİYOR
Adalarda turizm masalı ile aşırı turizme davetiye çıkarılmaktadır,

TURİST GELECEK BAHANESİYLE, Esenlerde ne varsa, Adalarda da o kargaşa, kalite ,yoğunluk yer edinecek. Sırf birileri inşaat yapıp para kazansın, rantını yesin, birileri ile tabii ki paylaşarak. Yollar neden asfaltlanıp kaldırımlar yapılıyor, neden elektrikle çalışan Motorlu_ araçlara göz yumuyorlar, daha çok kişi, daha uzağa, daha hızlı gidebilsin ,oraları da artık uzak mesafe sayılmasın diye.

Turist sayısı her geçen yıl artıyor, artacak da. Hastalık ,savaş hızı yavaşlatsa da, Z kuşağı gezmeye görmeye tüm geçmiş nesillerden daha aç, daha da olanaklı.

O halde şunu yapmalıyız. KORUMALI

Korumanın karşılığında yüksek gelir elde etmeliyiz, 100 kişiden para kazanacağımıza aynı parayı on kişiden hem de yöremizi, geleneğimizi, mimarimizi, yemeğimizi evlerimizi bahçeleri, yeşil alanları ve meydanları, ormanları, sahillerimizi koruyarak. Sürdürebilirliğin başka yolu yok.

Adalara parası olmayan gelmesin mantığı değil bu, 3 kişilik sandala 10 kişi binmeye kalkmasın , batarız, gezemeyiz, sandalcı da sen de boğulursun! uyarısıdır bu yazdıklarım.

Adalara köprü yapalım mantığı şaka değil, bir devlet görevlisi bunu ciddi ciddi söylemişti.

İmardan mimardan anlamam ancak eleştirilerine yürekten katılıyor, bir turizmci olarak turizm bahanesiyle imar planlarına böyle bir ihtiyaç varmış gibi koyanlardan bir turizmci olarak utanıyorum. Geri dönüşü olmayan bir yola sürüklenmek istemeyiz.

Çevreye verilen zararlar, kirlenme, çöp yığınları, arıtılmayan atık su, artan fiyatlar, akülü araç trafiği, kültürel kimlik kaybı ve yabancılaşma Adalarımızda yaşanmaya başlayan tehlikelerdir.

Adalara ulaşımda sefer ve kapasite sınırlaması, gelenlerin girişte ya da yolda bilinçlendirilip uyarılması, Adalara yüzme için gelenlere alternatif olarak İBB tarafından yaklaşık 250 km sahili olan İstanbul kıyılarında denizin içine her km de bir olmak üzere portatif yüzme havuzlarının yapılması, etrafına soyunma kabini, duş, tuvalet, büfe, çay bahçesi ,lokanta ,cankurtaran kulesi yerleştirilmesi, gibi önlemlerle yüzme için piknik için yüzbinlerin Adalara gelmesine gerek kalmaz.

Bunları yazarken şunu da önermekten geri kalmam. Adaları Adalılar için yaşanabilir, cazip kılmak gerekir evvel emirde. Hem çocuklar için müzik, spor, sanat, beyin ve fiziki gelişimlerini sağlayacak olanakların oluşturulması, hem kadınların, hem emeklilerin, hem çalışanların sosyo-kültürel gereksinimlerini sağlayacak önlemler özellikle yerel yönetimlerce sağlanmalıdır.

Dünyaya örnek olabiliriz dünyayı gözlemeyi ihmal etmeden.

Deniz Emin Tüfekçi